Günümüz “normal” batılı beslenme tavsiyeleri genellikle Amerikan kuruluşları, özellikle de USDA (United States Department of Agriculture) kuruluşu tarafından oluşturulur. Örneğin beslenme piramidi bunların en bilinenlerinden biridir.

En altta karbonhidrat grubu bulunur ve piramidin en geniş alan kaplayan gıda grubudur. Bir üstünde sebze ve meyveler, daha üstünde süt ürünleri, daha üstünde hayvansal et grubu ve en üstte de yağlar yer alır.

gıda piramidi

 

 

Hangi besin grubundan tam olarak ne kadar yenmesi gerektiği çok net olmadığı için bu piramidi teoriden çıkarıp beslenmemize ugulamak biraz zor olabilir Onun için de yine USDA tarafından geliştirlen My Plate (türkçesi: Tabağım) görseline bakabiliriz. Bu görsel, yukarıdaki piramidin içerdiği beslenme tavsiyeleri uyarınca kendinize bir tabak yiyecek hazırladığınızda bunun nasıl görünmesi gerekitğini gösteriyor. Buna göre, tabağınızdakilerin çeyreğinden fazlası tahıl, yine çeyreğinden fazlası sebze, çeyrekten biraz azı meyve ve çeyrekten biraz azı protein olmalı.

plate

 

Ancak batılı “normal” beslenme tarzımıza bakacak olursak, tabaklarımız buna benzemekten oldukça uzak. Uzun süren pahalı lobi çalışmaları sonrasında artık tamamen ve sadece hayvansal etle özdeşleştirilen protein grubunu çok fazla tüketiyoruz. Hayvansal eti tabağımızın ana bileşeni yapmış haldeyiz ve diğer gıda grupları ancak buna bir garnitür olarak sunuluyor. Bu garnitürleri de çoğu kişi ne yazık ki yemiyor. Amerika’da kahvaltıda bol tüketilen salam, sucuk, sosis, jambon, ve bacon gibi ürünler artık yavaş yavaş ülkemize de girmiş durumda ve kahvaltılarda bu tür ürünlerin sunulması çok doğal karşılanıyor. Aşağıdaki Türk kahvaltısı resmine bakarsanız, sadece salatalık-domates tabağının ve birkaç tane zeytinin hayvansal olmadığını görürsünüz. Aslında yukarıdaki beslenme tavsiyelerini daha kahvaltıda ihlal ettiğimizi görebilirsiniz.

türk kahvaltısı

 

Amerika’da ise durum daha da vahim. Geleneksel bir Amerikan kahvaltısında domates-salatalı veya zeytin de bulunmuyor.

Böyle bir kahvaltı ile güne başlayınca, besin piramidini dengeleyebilmek için geriye kalan öğünlerde hiç hayvansal gıda almamak gerekiyor. Oysa ki yenilenlere baktığınızda durum hiç de öyle değil. Örneğin Amerika’da oldukça yaygın olan “half pounder”, öğle ve akşam yemeklerinde sıkça tüketilen bir hamburger. İçinde yarım pound, yani takriben 250 gr et olduğu için bu adı  taşıyor.

hamburger

Veya tipik bir İskender Kebap porsiyonuna bakın. Yine bol bol et, yoğurt, tereyağı var.

 

Bunları yemek bize ilk bakışta çok doğal geliyor, çünkü herkes bunları yiyor. İşte sorun da o noktada daha görünür olmaya başlıyor. Hayvansal et tüketim miktarımıza kümülatif olarak bakacak olursak oldukça çarpıcı bir tablo ile karşılaşıyoruz.

 

Dünyada et tüketimi

Aşağıdaki haritada 2009 verilerine dayalı bir et tüketimi dağılımını görüyorsunuz.

dünyada-et-tüvetimi

 

En çok et tüketen ülkeler Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda. Bu ülkelerde kişi başı yılda 100-120 kg arası et tüketiliyor. Bu da kişi başına tüketilen etin ayda 10 kg civarı, yani günde 300 gr civarı olduğunu gösteriyor. Türkiye’de ortalama et tüketimi yılda kişi başı 25 kg civarı.  Hindistan’da ise şu anda kişi başına tüketilen et miktarı düşük görünmesine rağmen, yıllar iiçnde görülen artışın devam etmesi bekleniyor.

Bunların 2009 verisi olduğunu hatırlayıp bir de o günden bugüne nüfusun arttığını göz önünde bulunduralım. Şu anda 7 milyar civarında olan dünya nüfusu Birleşmiş Milletler tahminlerine göre daha da artacak ve 2050’de 9-11 milyara arasına erişecek.

population estimate

 

Özellikle Çin ve Hindistan için öngörülen nüfus artışı, bu devasa ülkelerdeki et tüketimi artışı ile de birleşince, ortaya korkunç boyutlarda bir et ihtiyacı çıkarıyor. Hayvansal etin kişi başına bu kadar fazla tüketilmesi demek, hayvansal et üretimine olan ihtiyacın inanılmaz boyutlara ulaşması demek. İşte sürdürülebilirlik açısından sorun da orada başlıyor. Bu artışı dünya nasıl kaldıracak, ve şu anda durum nedir diye araştırmalar yapılınca, halihazırda tablonun zaten korkunç olduğu ortaya çıkmış durumda. Çevre ve sürdürülebilirlik alanında araştırma yapmaya başlayan insanların neden kısa zaman içinde vejetaryen veya daha da iyisi, vegan olduklarını, bir sonraki yazıda daha iyi anlayacağız.

 

Peki ya siz? Et veya başka hayvansal ürün tüketiyor musunuz? Sizce az mı tüketiyorsunuz, çok mu? Aşağıya yorum olarak yazıp bizimle paylaşın.

 

Detyalar için aşağıdaki siteleri ziyaret edebilirsiniz (dilleri İngilizce):

http://chartsbin.com/view/12730

http://news.nationalgeographic.com

 

Bu yazı, “Et ve Ötesi” serisinin ilk bölümü. İkinci bölümü haftaya.

 

 

 

 

 

 

Batı tarzı beslenme ve et tüketimi

Comments

comments

Batı tarzı beslenme ve et tüketimi” üzerine 3 düşünce

  • Et, Süt, Yumurta gibi hayvansal ürünleri tüketiyorum fakat son bir aydır minimum seviyeye indirdim gelecekte vegan olmayı planlıyorum ve çalışıyorum.

  • Merhabalar bende sorumu sorabilecek bilen birileriyle iletisime geçmek istiyordum ki blogunuzu gördüm. son zamanlarda bu konuda bir belgesel izledim ve içim Parçalandi. ben kendime dönüp biraz sorguladım. sütü ve peyniri çok seviyorum. ve bunları suana kadar çok sık tükettim. size sorun şu olacak, bu yaşayan canlıya saygı çerçevesinde yapılırsa hala bir sömürümü olur? yani benim bir ineğim olsa ona düzenli sevgi ve ilgiyi gösterip güzel beslerken kullandığım sütü için ona ettiğim minnet, hala bir sömürü müdür? diyelim ki o süt yerine badem sütü kullandım. vücuttaki besin faydası ve farklılıklar neler olacak beni aydınlatırsanız çok sevinirim 🙂

    1. Merhaba, sömürüyle alakalı sorunuz için http://abolisyonistveganhareket.org/ sitesini incelemenizi öneririm. Ama kısaca cevap vermek gerekirse, bir ineğe düzenli ilgi ve sevgi de göstersek, ineğin kendi buzağısı için ürettiği sütü (tıpkı kadınların anne sütünü KENDİ yavruları için ürettiği gibi) alıp içmemiz sömürüye giriyor. Bazıları ineklerin şu an ihtiyaçtan fazla süt ürettiği argümanını öne sürüyor ancak ineklerin kendi yapılarını aşan ve onlara sıkıntı çıkaran bir şekilde süt üretmelerinin sebebi yine biziz, inekler bir zamanlar yabani hayvanlardı ama insanlar onları kendilerine bağımlı hale getirdi. Bir ineğim olsa demişsiniz, bir ineğinizin olması için büyük ihtimalle ineği satın almanız gerekir. Satın alınan şeyler de maldır, olay yine hayvanı bir mülk olarak görüp ondan yararlanmakla sonuçlanıyor. Badem sütü meselesinde ise, hayvansal süt kullanmadığınızda otomatikman başka bir “süt” kullanmanıza gerek olmuyor aslında, mesela sütle alakalı kaygınız kalsiyumsa sütten başka bir dolu kalsiyum içeren sebzeyle kalsiyum ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz -ki bitkisel sütlerin kalsiyum oranı inek sütü kadar yüksek-. Besin değerleriyle alakalı olarak da http://nutritionfacts.org/ bu siteyi incelemenizi öneririm.

Yorumlar kapalı.